Hayatında bir şeyleri “Mecburum, başka çarem yok” diyerek kabul ettiğin zamanlar oldu mu? Bir şeyleri zorunlu olarak kabul etmek, kolayımıza gelebiliyor. Vicdanımızın sesi ya da kendi değerlerimizle ters düşmemek adına bazen bu “zorunluluk” hissini içselleştiriyoruz. Fakat gerçekten mecbur muyuz, yoksa dış etkenlere kendi inanç sistemimizin penceresinden mi bakıyoruz?
Benden bahsediyorsun! diyorsan hadi okumaya devam et…
Mecburiyet mi, Seçim mi?
Hayatımıza nasıl geldiğimizi, hangi aileye doğduğumuzu seçemeyiz; fakat farklılıklarımıza rağmen hepimiz eşitiz. Aynı düzlemde, farklı hızlarda ilerleyen insanlarız. Kendi inanç sistemimizle oluşturduğumuz seçimlerimize dramatik bir şekilde yaklaşarak, zorunluluk ve mecburiyet kılıfı giydiriyor olabilir miyiz?
Bunu daha somut hale getirmek istiyorum fakat inanç sistemlerimiz çok geniş bir alan bu yüzden çok yüzeysel bir örnek üzerinden örnekleme yapacağım. Diyelim ki senin inanç sisteminde iyi bir insan olmak, dürüst olmak anlamına geliyor, o zaman bu değerin hayatınızda illaki bir yansıması olacak.
Kendi inanç sisteminle“iyi bir insan” olmanın getirileri ağır olduğunda, belki de “Mecburum” diyerek kendini bu duruma mahkum hissediyorsun. Ancak, bu durumu sorgulamak ve “Hayır, bunu ben seçtim” demek, durumu dönüştürmek için ilk adımdır.
Örneğin, sefalet içinde yaşamaya “mecburum” diyen birisini düşünelim. Aslında o kişi, en kötü senaryoda bile hırsız olmamayı, iyi kalmayı seçtiği için bu hayatı yaşıyor. “Mecburum” cümlesinin sık tekrarı, insanı çaresiz hissettirebilir; ancak kendi seçimlerinin bilincinde olduğunda, yaşam tarzına dair güvenin artar. “Ben bu durumu seçtim” dediğinde, kendini daha güçlü hissedebilirsin. Tamamıyla bakış açısı değil mi?
Zorunluluklar değil, bilinçli seçimler özgüvenini destekler ve seni kendi yoluna yönlendirir. Belki de kendi inanç sisteminle seçtiğin hayatının sonuçları, hayatının bu sürecinde sana iyi hissettirmese de sen, sen gibi yaşıyorsun.
Mesele Cesaretse?
Belki de şu an yaşadığın hayat, bazı küçük güçlükler ve kısıtlamalar içerse bile sana en pratik gelen haliyle sürüyor. Bu düzende her şey tanıdık ve bildiğin gibi ilerliyor; olaylara hemen tepki verebiliyor, eylemlerinin sonuçlarını tahmin edebiliyorsun. Ancak hayatında bir değişim istesen de, “Acaba şu olsaydı, bu nasıl olurdu?” diye düşündüğün durumlar da var. Bu gibi anlarda, gerçekleşmesi pek de mümkün olmayan eksikliklere odaklanarak asıl yapmak istediklerini erteleyebiliyorsun. “Bu imkan olsaydı, tabii ki bu planı gerçekleştirirdim” ya da “Bu ailede doğmasaydım” gibi düşüncelerle, aslında ulaşmak istediğin değişiklikleri hep bir engelin ardına saklayarak kendine uzaklaştırıyorsun. Böylece, zorunlu olduğunu düşündüğün bu düzene tutunmaya devam etmek daha kolay geliyor.Fakat belki de bu durumları değiştirme cesareti bulmak yerine “mecburum” diyerek işin kolayına kaçıyorsun.
Hayatınızda gerçekten istediğiniz değişiklikleri görmek istiyorsanız, inanç sisteminizi gözden geçirmenin zamanı geldi. “Mecburum” demek, ne kadar kolay değil mi? Ama bu, sizi gerçekten mutlu eden bir yaşam sürmenizin önüne geçiyor.
Hangi inançlar sizi kısıtlıyor? Eğer bu hayatta gerçekten mutlu olmak istiyorsanız, ya inançlarınızı değiştirin ya da yaşamınıza yön veren seçimlerinizi sorgulayın. Haydi, seçim sizin!