İnsan hayatı, doğumdan itibaren süregelen bir öğrenme ve gelişme sürecidir. Çocukluk yıllarımızda, çevremizdeki dünyayı tanımaya başlarız; bu dönemde edindiğimiz düşünceler ve inançlar, kişiliğimizin temel taşlarını oluşturur. Zamanla ergenliğe adım attığımızda, bu düşünceler ve inançlar hâlâ bizimle kalır. Eğer bu inançlar sorgulanmadan ve değişmeden varlığını sürdürüyorsa, onlar güçlenir ve bizi yetişkinliğe hazırlar. Ancak yetişkinliğe adım attığımızda, bu inançların ve düşüncelerin aslında bize uygun olup olmadığını sorgulama ihtiyacı duyarız. İşte bu sorgulama, çocukluğumuzun bedelini ödemek gibidir.

Bazı bireyler, bu sorgulama sürecine ergenlik döneminde başlar ve kendini bulma yolculuğunda daha az bedel öder. Bu, onların içsel bir yolculuğa çıkmasını sağlar; böylece hayatlarının geri kalanında daha fazla özgürlük ve tatmin elde ederler. Ancak, pek çok insan bu sorgulamayı hiç yapmaz ve toplumsal normlar tarafından şekillendirilmiş bir hayatı yaşayıp, farkında bile olmadan bu dünyadan göçer.

Sosyal kabul, çoğu insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç, bireylerin kendilerini sorgulamalarını ve farklı bir yöne gitmelerini zorlaştırır. Ancak, kendimiz olma yolculuğu, bu sosyal kabullerden vazgeçmeyi gerektirebilir. Bu yolculuk, sancılı ve bilinmezliklerle dolu olabilir. Yine de, kendi içsel dünyamızı keşfetmenin ve kendimizi bulmanın verdiği tatmin, bu sancıların değerini arttırır.

Bu süreçte önemli olan, kendimize karşı dürüst olmaktır. İçsel sorgulama, çoğu zaman korkutucu olabilir, çünkü bilinmeyene adım atmak her zaman kolay değildir. Ancak, bu yolculuğun sonunda kendimizi bulmak ve gerçekten kim olduğumuzu keşfetmek, hayatımızı daha anlamlı kılar.

Sonuç olarak, içsel sorgulama ve kendimizi bulma yolculuğu, her bireyin yaşamında önemli bir dönüm noktasıdır. Toplumsal kabullerden vazgeçip, gerçekten kim olduğumuzu bulmak, uzun vadede daha mutlu ve tatmin edici bir yaşam sürmemizi sağlar. Bu yolculuk zorlu olabilir, ancak sonunda kazanılan özgürlük ve içsel huzur, her şeye değer.

James F. Masterson’un Katkılarıyla

Bu noktada, Amerikalı psikiyatrist James F. Masterson’un çalışmaları da önem kazanır. Masterson, özellikle Borderline ve Narsisistik Kişilik Bozuklukları üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Onun kuramı, çocuklukta oluşan ve gelişen kendilik (self) yapısının, yetişkinlikte nasıl şekillendiğini anlamaya odaklanır. Masterson’a göre, sağlıklı bir yetişkin benliği oluşturabilmek için, çocukluk ve ergenlik dönemindeki inanç ve düşüncelerimizi sorgulamak, kendi ihtiyaç ve arzularımızı tanımak hayati önemdedir. Eğer bu süreçte başarı sağlanamazsa, birey, sağlıksız savunma mekanizmaları geliştirebilir. Bu da yaşam boyunca farklı sorunlara yol açabilir.

Masterson’un çalışmaları, kendilik gelişiminde ebeveyn-çocuk ilişkilerinin önemini vurgular. Sağlıklı bir birey olabilmek, çoğu zaman çocuklukta edinilen inançların ve davranış kalıplarının yeniden değerlendirilmesini gerektirir. Bu bağlamda, kendimizi bulma yolculuğu ve Masterson’un kuramları, birbirini tamamlayan iki önemli unsurdur. Kendi içsel dünyamızda yapacağımız keşifler, bireysel tatmini beraberinde getirir. Aynı zamanda daha sağlıklı ve dengeli bir yaşamın kapılarını da aralar.

Bu linkten Masterson’un yazmış olduğu ve size önerebileceğim kitaba ulaşabilirsiniz.